KENT ODAKLI TERÖR SALDIRILARI VE ANTALYA ÖRNEĞİ
Kent odaklı terör eylemleri, özellikle kentsel alanların yoğun nüfus ve ekonomik önemi nedeniyle terör örgütleri için stratejik bir araçtır. Türkiye’de PKK’nın kırsaldan kente yönelen saldırıları, örgütün şehir merkezlerine ve turizm potansiyeli yüksek bölgelere öncelik verdiğini göstermektedir. Antalya örneği, kent odaklı terör saldırılarının hem güvenlik önlemleri hem de kriz yönetimi açısından önemini ortaya koymaktadır.
7 Aralık 1992 Pazartesi günü saat 17:30 sularında Antalya Çallı’daki Emniyet Müdürlüğü’nde mesailerini tamamlayan polisler, servis aracıyla lojmanlarına dönerken Uncalı Yolu üzerinde PKK’lı teröristlerin çapraz ateşine maruz kalmışlardır. Bu saldırıda Komiser Muammer Turgut, Polis Memurları Sadık Cengiz ve Hasan Öztürk şehit olmuş, 35 polis yaralanmıştır.
Olay sonrası Emniyet Müdürü Mehmet Canseven, Emniyet Müdür Yardımcısı Azmi Derin, sıralı amirler, sağlık ve polis ekipleri olay yerine intikal etmiş; yaralılara ilk müdahale yapılmış ve güvenlik önlemleri hızla devreye sokulmuştur. Saldırganlar Uncalı Yolu ile Göksu Deresi arasındaki ormanlık alana kaçmış; Emniyet Müdür Yardımcısı Azmi Derin ve özel harekat ekipleri takibe başlamıştır. Emniyet Müdürü Mehmet Canseven’in “Ateş serbest” emriyle yürütülen operasyon, sabaha kadar devam eden detaylı arama-tarama faaliyetleri ile sonuçlanmış ve 19 zanlı gözaltına alınmıştır.
PKK, 1984’ten 1990’ların başında kırsal alanlarda güç kazandıktan sonra şehir merkezlerine yönelmiş, turizm potansiyeli yüksek şehirleri stratejik hedef olarak belirlemişti. Bu bakımdan Antalya saldırısı, güvenlik ve istihbarat stratejisindeki anlık ihmalin çok ciddi can kaybına ve yaralanmalara yol açabileceğini göstermiştir.
Antalya saldırısının ardından yürütülen kapsamlı çalışmalar, polis teşkilatının kriz yönetimindeki profesyonelliğini ve koordinasyon kapasitesini ortaya koymuştur. Konyaaltı sahil şeridi, Göksu Deresi ve çevresi, ormanlık-makilik alanlar, tarım arazileri, gecekondu ve barakalar, ilçe giriş çıkışları, otogar ve dolmuş durakları, otel konaklama kayıtları, havaalanı ve çevresi, karayolu taşıtları dahil her yer titizlikle kontrol edilmiş, bütün ihbarlar suç sayılarak incelenmiştir. Bu süreç, kent odaklı terör saldırılarına karşı güvenlik birimlerinin hızlı ve etkili müdahalesinin önemini vurgulamaktadır.
Polis teşkilatı, Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren hem dış kaynaklı tehditler hem de kurumsal bütünlüğü zayıflatmayı amaçlayan iç yapılanmalar karşısında önemli sınamalardan geçmiştir. Özellikle 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsünün ardından 81 il emniyet müdüründen 71’inin ve yaklaşık 35 bin polisin FETÖ/PDY üyeliği gerekçesiyle tutuklanması, güvenlik bürokrasisinin ne ölçüde örgütlü bir yapı tarafından hedef alındığını çarpıcı biçimde ortaya koymuştur.
Bu durum, emniyet teşkilatının iç tehditlere karşı kurumsal direnç kapasitesinin güçlendirilmesi gerekliliğini açıkça göstermektedir. Antalya’da meydana gelen saldırı ise devlet içinde gizlenmiş tehdit unsurlarının, mevcut güvenlik zaafiyetleriyle birleştiğinde ne derece yıkıcı sonuçlar doğurabileceğini kanıtlayan önemli bir örnek teşkil etmiştir.
Bu doğrultuda, emniyet teşkilatının Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasal düzenine muhalif anlayışlarla hareket eden; ancak kamu güvenliği otoritesi içine nüfuz edinerek güç kazanmayı amaçlayan yapılanmalara karşı yüksek düzeyde kurumsal teyakkuz içinde olması zorunludur.
Ayrıca belirtmek gerekirse Antalya saldırısı, büyük kent merkezlerinde gerçekleştirilen terör eylemlerinin hem toplumsal güvenlik hem de kamu düzeni bakımından ağır etkiler yaratabileceğini gözler önüne sermiştir. Bu olayda yaşananlar polis teşkilatının kriz yönetimi, operasyonel koordinasyon ve profesyonel müdahale kapasitesinin önemini bir kez daha teyit ederken, istihbarat destekli güvenlik tedbirlerinin geliştirilmesi gerektiğini de hatırlatmaktadır.
Polis teşkilatı, şehitlerinin bıraktığı manevi mirası taşıyan; görevini kamu yararı ve hukukun üstünlüğü ilkeleri doğrultusunda icra eden köklü ve saygın bir kurumdur. Şehitlerimizin aziz hatırası, görevde bulunan ve emekli tüm polis mensuplarının omuzlarındaki sorumluluğu diri tutmaya devam edecektir.
***
Alper Uzungüngör
Başkomiser (E)
7 Aralık 1992 Pazartesi günü saat 17:30 sularında Antalya Çallı’daki Emniyet Müdürlüğü’nde mesailerini tamamlayan polisler, servis aracıyla lojmanlarına dönerken Uncalı Yolu üzerinde PKK’lı teröristlerin çapraz ateşine maruz kalmışlardır. Bu saldırıda Komiser Muammer Turgut, Polis Memurları Sadık Cengiz ve Hasan Öztürk şehit olmuş, 35 polis yaralanmıştır.
Olay sonrası Emniyet Müdürü Mehmet Canseven, Emniyet Müdür Yardımcısı Azmi Derin, sıralı amirler, sağlık ve polis ekipleri olay yerine intikal etmiş; yaralılara ilk müdahale yapılmış ve güvenlik önlemleri hızla devreye sokulmuştur. Saldırganlar Uncalı Yolu ile Göksu Deresi arasındaki ormanlık alana kaçmış; Emniyet Müdür Yardımcısı Azmi Derin ve özel harekat ekipleri takibe başlamıştır. Emniyet Müdürü Mehmet Canseven’in “Ateş serbest” emriyle yürütülen operasyon, sabaha kadar devam eden detaylı arama-tarama faaliyetleri ile sonuçlanmış ve 19 zanlı gözaltına alınmıştır.
PKK, 1984’ten 1990’ların başında kırsal alanlarda güç kazandıktan sonra şehir merkezlerine yönelmiş, turizm potansiyeli yüksek şehirleri stratejik hedef olarak belirlemişti. Bu bakımdan Antalya saldırısı, güvenlik ve istihbarat stratejisindeki anlık ihmalin çok ciddi can kaybına ve yaralanmalara yol açabileceğini göstermiştir.
Antalya saldırısının ardından yürütülen kapsamlı çalışmalar, polis teşkilatının kriz yönetimindeki profesyonelliğini ve koordinasyon kapasitesini ortaya koymuştur. Konyaaltı sahil şeridi, Göksu Deresi ve çevresi, ormanlık-makilik alanlar, tarım arazileri, gecekondu ve barakalar, ilçe giriş çıkışları, otogar ve dolmuş durakları, otel konaklama kayıtları, havaalanı ve çevresi, karayolu taşıtları dahil her yer titizlikle kontrol edilmiş, bütün ihbarlar suç sayılarak incelenmiştir. Bu süreç, kent odaklı terör saldırılarına karşı güvenlik birimlerinin hızlı ve etkili müdahalesinin önemini vurgulamaktadır.
Polis teşkilatı, Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren hem dış kaynaklı tehditler hem de kurumsal bütünlüğü zayıflatmayı amaçlayan iç yapılanmalar karşısında önemli sınamalardan geçmiştir. Özellikle 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsünün ardından 81 il emniyet müdüründen 71’inin ve yaklaşık 35 bin polisin FETÖ/PDY üyeliği gerekçesiyle tutuklanması, güvenlik bürokrasisinin ne ölçüde örgütlü bir yapı tarafından hedef alındığını çarpıcı biçimde ortaya koymuştur.
Bu durum, emniyet teşkilatının iç tehditlere karşı kurumsal direnç kapasitesinin güçlendirilmesi gerekliliğini açıkça göstermektedir. Antalya’da meydana gelen saldırı ise devlet içinde gizlenmiş tehdit unsurlarının, mevcut güvenlik zaafiyetleriyle birleştiğinde ne derece yıkıcı sonuçlar doğurabileceğini kanıtlayan önemli bir örnek teşkil etmiştir.
Bu doğrultuda, emniyet teşkilatının Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasal düzenine muhalif anlayışlarla hareket eden; ancak kamu güvenliği otoritesi içine nüfuz edinerek güç kazanmayı amaçlayan yapılanmalara karşı yüksek düzeyde kurumsal teyakkuz içinde olması zorunludur.
Ayrıca belirtmek gerekirse Antalya saldırısı, büyük kent merkezlerinde gerçekleştirilen terör eylemlerinin hem toplumsal güvenlik hem de kamu düzeni bakımından ağır etkiler yaratabileceğini gözler önüne sermiştir. Bu olayda yaşananlar polis teşkilatının kriz yönetimi, operasyonel koordinasyon ve profesyonel müdahale kapasitesinin önemini bir kez daha teyit ederken, istihbarat destekli güvenlik tedbirlerinin geliştirilmesi gerektiğini de hatırlatmaktadır.
Polis teşkilatı, şehitlerinin bıraktığı manevi mirası taşıyan; görevini kamu yararı ve hukukun üstünlüğü ilkeleri doğrultusunda icra eden köklü ve saygın bir kurumdur. Şehitlerimizin aziz hatırası, görevde bulunan ve emekli tüm polis mensuplarının omuzlarındaki sorumluluğu diri tutmaya devam edecektir.
***
Alper Uzungüngör
Başkomiser (E)
Yorumlar
Yorum Gönder