TANZİMAT FERMANI (3 Kasım 1839)



TANZİMAT FERMANI


Bu yazıda, demokrasi tarihimizin önemli bir dönüm noktası olarak kabul edilen ve günümüzde de etkilerini sürdüren Tanzimat Fermanı'nı ele alırken Osmanlı İmparatorluğu'nun karşılaştığı zorlukları ve Tanzimat sürecinin getirdiği yenilikleri özetleyeceğiz.

II. Mahmut'un verem hastalığından vefat etmesinin ardından, büyük oğlu Abdülmecid 1839 yılında tahta geçmiştir. Batı kültürüyle yetişen ve iyi derecede Fransızca konuşabilen 16 yaşındaki genç padişah, düşünce sorunlarıyla ilgilenmiş ve çağdaşlaşma yanlısı politikalar izlemiştir. Bu nedenle saltanatı boyunca ulema muhalefetiyle karşılaşmış, iş göremez duruma getirilmek istenmiştir.

Sultan Abdülmecid, babası gibi devlet ve toplum hayatında reformlar yapılmasından yanaydı. Saltanatının ilk günlerinde Tanzimat Fermanı'nın (Adaletname) hazırlanması için Hariciye Nazırı Mustafa Reşit Paşa’yı görevlendirmiş ve bu konuda Fransızların 1789 tarihli İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi'ni göz önünde bulundurmasını istemiştir. Reşit Paşa, dört ay içinde hazırladığı Tanzimat Fermanı’nı, padişahın onayının ardından 3 Kasım 1839 tarihinde Gülhane bahçesinde büyük bir devlet töreniyle okutmuş, daha sonra Takvimi Vekayi’de yayınlatmış ve suretleri valiliklere gönderilerek toplum bilgilendirilmiştir. [1]

Neredeyse beş yüz yıllık bir geçmişe sahip Osmanlı hukuku, Tanzimat kanunlarıyla köklü bir değişim geçirmiştir. Mahkemeler ve yargı yetkisi, “millet” anlayışına uygun hale getirilmiş ve toplumsal eşitliğin temelleri atılmıştır. Bu bağlamda; tebaaya vatandaşlık hakları tanınmıştır. Can, mal ve ırz güvenliği ile dini inançlar devlet güvencesi altına alınmıştır. Kanunların her gücün üstünde olduğu anlayışı benimsenmiştir. Mahkeme kararı olmadan kimseye ceza verilemeyeceği hükme bağlanmıştır. Vergide adalet sağlanmış ve herkesin geliri oranında vergi ödeme hakkı kabul edilmiştir. Askerlik hizmeti süreyle sınırlı hale getirilmiş; medreseliler ve azınlıklar da dâhil herkes için zorunlu kılınmıştır.

Genç padişah, kanun önünde eşitliği göstermek amacıyla İslam Fıkhı’na dayanan idam, hapis, sürgün, falaka ve el koyma gibi yetkilerinden vazgeçmiş, şehzadelerin can güvenliğini de kesin teminat altına almıştır. Her ne kadar anayasal bir nitelik taşısa da anayasal bir düzen (Meclis ve seçim) öngörmeyen Tanzimat Fermanı'nın çoğu hukuk ilkeleri, Sultan Abdülmecid’in 22 yıllık taht süresiyle sınırlı kalmış, kardeşi Abdülaziz’in saltanatında şeri hukuk düzenine dönülmüştür.[2]

Tanzimat devrinde (1839-1876), hukuktan eğitime, sanayiden maliye ve askeriye kadar bütün önemli sektörlerde değişimin önü açılmıştır. Eğitimin alt yapısı yeniden düzenlenmiş, çağın gereklerine uygun kız ve erkek okulları ile üniversiteler hizmete girmiştir. Yeni Ceza ve Ticaret kanunu yayınlanmış, Laik Mahkemeler, Danıştay, Ticaret Odaları ve Vilayet Meclisleri kurulmuştur.

Yapılan yenilikler bu kadarla sınırlı kalmamış, haberleşme alanında telgraf sistemi devreye girmiştir. Mülkiyet ve miras hakları devlet güvencesi altına alınmış, sermaye birikimi, bankacılık ve şirket kuruluşu için zemin hazırlanmıştır. Kamu harcamalarına denetim getiren bütçe esası benimsenmiştir. Sanayi, ulaşım ve mimaride de önemli gelişmeler sağlanmış; demir işleme ve makine imalathaneleri, baruthaneler ve dokuma fabrikaları kurulmuş, fabrikalardaki teknik eleman ihtiyacını karşılamak üzere bir meslek okulu açılmıştır.

Batı Ege ve Balkanlarda demiryolu hatları döşenmiş, Dolmabahçe Sarayı inşa edilmiştir. Tanzimatçıların, kendi kültür ve medeniyetlerini kendi akıllarıyla yaşatma çabaları, padişah iradesiyle sağlanan yenilikler, "Batılılaşmak" amacı güdülmeden, Avrupa ülkeleri kadar güçlü olma hedefiyle gerçekleştirilmiştir. Ne devlet borca batmış ne de topluma Batı tarzı yaşam biçimi dayatılmıştır. Unutulmamalıdır ki Tanzimat ile demokrasi ve kalkınmanın yolu açılmış ve 1876'da ilk Anayasa olan Kanuni Esasi ilan edilmiştir.[3]

Tanzimat reformlarını, dün olduğu gibi bugün de dinden çıkmak ya da zevki sefaya düşmekle bir görenler, Osmanlı'nın yıkılışını da Tanzimat'a bağlamaktadır. Bu kişiler, Tanzimat'ın dua kısmındaki ". . . Kur'an hükümlerine uyulmadığı için devletin ve halkın zaaf ve fakirliğe düştüğü. . . " cümlesini defalarca okumalı ve üzerinde düşünmelidirler.

Alper UZUNGÜNGÖR

***

Kaynakça

(i)Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2012.

(ii)Enver Ziya Karal, Gülhane Hattı Hümayununda Batı Etkisi, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2015.

(iii)Mehmet Aktel, Tanzimat Fermanı’nın Toplumsal Yansımaları, İnternet Makalesi, Erişim Tarihi:20.09.2021 (https://dergipark.org.tr).

Dipnotlar:

[1]Adaletname, Osmanlı padişahlarının tahta çıktıklarında yayımladıkları bir tür genelgedir. Kanunlara uyulması ve hiç kimsenin herhangi bir haksızlığa uğratılmaması gibi konular kaleme alınırdı.

[2]Fatih kanunnamesinde yer alan kardeş katli yasası, I.Ahmet’in (1590-1617) saltanatında veraset sistemini değiştirilmesiyle son bulmuş ve bunun yerine ailenin aklı başındaki en büyük üyesinin padişah olmasını gerektiren sistem getirilmiştir.

[3]Devlet, Dolmabahçe sarayı yaptırılarak borca batırılmamıştır. Devletin 93 Harbi sonrasında Rusya’ya ödemeyi kabul ettiği tazminat miktarıyla borca batırılması söz konusudur.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

II. MEŞRUTİYET’İN İLANI VE SİYASİ GELİŞMELER (1908 -1914)

ÜÇ ŞEHİT ÖYKÜSÜ (Polis Memurları Abdullah Bülbül, Mehmet Çolak ve Mustafa Kılıç’ın Anısına)