KADIN EŞİTLİĞİ İÇİN 91 YILLIK MÜCADELE VE BUGÜNÜN ÇAĞRISI

Mustafa Kemal Atatürk’ün “Dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir” sözü, yalnızca kendi döneminin değil, insanlık tarihinin en güçlü toplumsal mesajlarından biridir.

Bu söz, Türk kadınına verilen değerin ve ona duyulan güvenin açık bir ifadesi olduğu kadar, Cumhuriyet’in temel ilkeleri arasında yer alan eşitlik anlayışının da kilometre taşıdır.

Atatürk’ün öngörüsü sayesinde Türk kadını, birçok Avrupa ülkesinden çok daha önce seçme ve seçilme hakkına kavuşmuş; siyasal, sosyal ve ekonomik hayatta var olmanın kapılarını geniş bir ufukla aralamıştır.

Bugün, bu tarihi adımın 91. yıl dönümünü kutlarken, geçmişin aydınlığından ilham alarak geleceğe dair sorumluluklarımızı yeniden düşünmek; tarihin bize bıraktığı dersleri unutmamak zorundayız.

Kadınların siyasal hak mücadelesi 1908’de İkinci Meşrutiyet döneminde atılan adımlarla başlamış, Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte olağanüstü bir ivme kazanmıştır.

1930’da belediye seçimlerinde, 1933’te köy muhtarlığında, 1934’te ise milletvekili seçimlerinde kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınarak Türkiye, o dönem dünya sahnesinde örnek alınan bir ilerleme sergilemiştir.

Bu adımların ardından 1930’da Sadiye Ardahan Hanım Artvin’in Yusufeli ilçesine bağlı Kılıçkaya’da Türkiye’nin ilk kadın belde belediye başkanı seçilmiştir.

1933’te Aydın’ın Çine ilçesinin Demircidere nahiyesinde yapılan seçimlerde Gül Esin Hanım, yedi erkek aday arasından Türkiye’nin ilk kadın muhtarı seçilmiştir.

1935 seçimlerinde Meclis’e giren 17 kadın milletvekili ise yalnızca siyasal temsil açısından değil, Cumhuriyet’in toplumsal dönüşüm iradesinin gücünü göstermesi bakımından da bir dönüm noktasıdır.

Bu kazanımlar, kadınların kamu yaşamına katılımını güçlendirmenin ötesinde, Türk toplumunun çağdaşlaşma kararlılığının ve laik, bilimsel temellere dayalı bir toplumsal düzen inşa etme iradesinin somut göstergeleridir.

Ancak tarihin bize öğrettiği çok önemli bir gerçek vardır: Yasal haklar tek başına yeterli değildir; hatta uygun koşullar oluştuğunda bir günde geri alınabilir.

Bu nedenle eşitliğin yalnızca metinlerde değil, yaşamın her alanında içselleştirilmesi; farkındalığın artırılması ve bireylerin bilinç düzeyinin yükselmesi kritik önem taşımaktadır.

Günümüzde kadınlar hala iş yaşamında, siyasette, akademide ve sosyal alanda çeşitli görünmez engellerle karşılaşmaktadır. Bu durum, fırsat eşitliğinin çoğu zaman yalnızca teoride kaldığını ve aşılması gereken daha pek çok yapısal sorun olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Kız çocuklarının kesintisiz ve nitelikli eğitim hakkının güvence altına alınması, kadın istihdamının güçlendirilmesi ve “eşit işe eşit ücret” ilkesinin istisnasız uygulanması artık ertelenemez bir toplumsal zorunluluktur.

Erken yaşta evliliklerin ortadan kaldırılması, kadına yönelik şiddetin tamamen son bulması ve bu konuda caydırıcı politikaların hayata geçirilmesi ise hem adalet hem de toplumsal barış için temel şarttır.

Kadınların sesi; Meclis’te, yerel yönetimlerde, iş dünyasında, bilimde ve toplumun her alanında çok daha güçlü duyulmalıdır.

Kadın eşitliği bir ideal ya da temenni değil; günlük hayatın doğal ve vazgeçilmez bir gerçeği haline getirilmelidir.

Unutulmamalıdır ki bu mücadele yalnızca kadınların hak mücadelesi değildir. Bu, insanlığın ortak vicdanını ve onurunu ilgilendiren bir var oluş mücadelesidir.


***

Alper UZUNGÜNGÖR

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

II. MEŞRUTİYET’İN İLANI VE SİYASİ GELİŞMELER (1908 -1914)

TANZİMAT FERMANI (3 Kasım 1839)

ÜÇ ŞEHİT ÖYKÜSÜ (Polis Memurları Abdullah Bülbül, Mehmet Çolak ve Mustafa Kılıç’ın Anısına)