GECENİN KARANLIĞINDA VURUŞAN KAHRAMANLAR (ŞEHİT POLİS MEMURLARI İHSAN SAK VE UFUK TAN AKGÜNEŞ'İN ANISINA)

9 Kasım 1992 gecesi, saat 19.30 sularında Diyarbakır’ın Hani ilçesi dört koldan kuşatıldı. Terör örgütü PKK’ya bağlı 200 satılık katil, devletin kalbine, halkın huzuruna, çocukların uykusuna ve anaların duasına kasteden bir saldırı başlattı.

İlk olarak ilçenin giriş ve çıkışlarını barikatlarla kapattılar. Ardından elektriği kestiler. Bu karanlık, yalnızca sokakları değil; vicdanları da örten bir örtüye dönüştü.

Kamuya ait binalar saatler boyunca yaylım ateşine tutuldu. Lojmanlar roketlerle hedef alındı. Evler basıldı. Aradıkları bir gazeteciyi evinde kurşuna dizdiler. Kamu görevlileri ve aileleri evlerinde dehşetle baş başa kaldı. Her patlama sesi bir annenin duasını böldü; her kurşun bir çocuğun rüyasını yarım bıraktı.

Bu vahşeti belgelemek için yanlarında Özgür Gündem muhabirlerini getirmişlerdi. Kameralar, kurşunların gölgesinde çalıştı. Amaç, korkuyu belgelemek değil; korkuyu yaymaktı. Bu, bir propaganda sahnesiydi.

Terör örgütü, siyasi uzantıları aracılığıyla sempatizanlarına önceden haber salmıştı: “Evlerinizden çıkmayın.” Bu uyarı, masum halkı korumak için değil; örgütün kanlı planına zemin hazırlamak içindi.

Saldırılar sırasında aralarında kamu görevlileri ve bir gazeteci ile anneler ve çocukların bulunduğu on vatandaşımız hayatını kaybetti. Teröristler iş yerlerini ve araçları ateşe verirken, evleri basarken “Kürdistan’a özgürlük! Kahrolsun TC!” diye bağırıyorlardı.

Bu sözler, sıkılan kurşunlar kadar yakıcıydı. “Özgürlük” adı altında masumların canına kasteden bu zihniyet, insanlıkla bağını çoktan koparmıştı.

İl merkezinden takviye ekipler ve bölgedeki Jandarma taburu yardım için yola çıkmıştı. O dönemde hava araçları gece uçuşu yapamadığı için kara yoluyla ilerlemek zorundaydılar. Jetler karanlığı yırtarken, PÖH panzer grubu ilçeye yaklaştı.

Ancak teröristler takviye kuvvetlerin gelişini bekliyordu. İlçe girişine roketatarlarla pusu kurmuşlardı. Konvoyun PÖH tim amiri, teröristlerin atış pozisyonuna geçtiğini fark etti. Ancak yüksek motor sesi nedeniyle telsizle ya da ses ve ışıkla gerekli uyarıyı ekibe ulaştıramadı.

Atılan roketle panzerlerden biri vuruldu. Eskişehirli özel harekat polisi İhsan Sak ile Kilisli özel harekat polisi Ufuk Tan Akgüneş şehit düştü. Üç özel harekat polisimiz yaralandı.

İlerleyen dakikalarda ilçenin girişindeki terörist barikatını yerle bir eden kahraman PÖH timleri o gece devleşti. Ölüm, onlar için sıradan bir ihtimal değil; vatan uğruna seve seve göze alınan bir onurdu.

Timler adım adım ilerleyerek karanlığı cesaretle deliyor, her sokak ve her caddeyi tek tek ele geçiriyordu. Terör örgütünün katilleri suspus olmuştu. Yerlerini belli etmemek için kıpırdayamıyor, ateş bile edemiyor; bir an önce dağlara kaçmak için gelecek haberi bekliyorlardı.

İlçe teröristlerden temizlenmişti. Ancak on sivil ve iki kahraman polisimiz şehit düşmüştü. Yaralılarımız vardı. Gün ağardığında yapılan arama-tarama çalışmalarında, örgütün yükte ağır ne varsa bıraktığı; yaralılarını ve ölülerini yanlarına alarak kaçtığı tespit edildi.

Bugün, o saldırıyı gerçekleştiren satılık katillerin elebaşına “kurucu önder” diyerek “umut hakkı” isteyenlerin bilmesini isteriz ki adalet unutarak değil vicdanla sağlanır.

Hani’de toprağa düşen on iki şehidin her damla kanı, yalnızca geçmişin değil; geleceğin vicdanında da yankı bulacaktır. Çünkü o gece can veren her şehidimiz, bu vatanın kalbine kazınmış bir onur nişanesidir.

O gecenin karanlığında korkuyu değil, cesareti kuşanan kahramanlarımıza selam olsun.

Alper UZUNGÜNGÖR

***

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

II. MEŞRUTİYET’İN İLANI VE SİYASİ GELİŞMELER (1908 -1914)

TANZİMAT FERMANI (3 Kasım 1839)

ÜÇ ŞEHİT ÖYKÜSÜ (Polis Memurları Abdullah Bülbül, Mehmet Çolak ve Mustafa Kılıç’ın Anısına)