CUMHURİYET’İN BEDELİ ATATÜRK’E DUYULAN KİN



CUMHURİYET’İN BEDELİ ATATÜRK’E DUYULAN KİN


Bugün, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü sonsuzluğa uğurlayışımızın 87. yılı. Her 10 Kasım’da olduğu gibi, bu yıl da çağının öncüsünü derin bir özlem ve sınırsız bir saygıyla anıyoruz. Ancak Atatürk’ü anlamadan anmak, düşüncelerini yaşamadan yaşatmadan sahiplenmek; bir milletin kendine olan saygısını eksiltir.

Atatürk yalnızca bir asker, bir savaş kahramanı değil; aynı zamanda bir düşünce insanı, bir milletin yazgısını değiştiren, onu karanlıktan aydınlığa çıkaran büyük bir önderdir. Bu nedenle 10 Kasım, Atatürk’ün “En büyük eserim” dediği Cumhuriyet’i koruma, geliştirme ve yüceltme günüdür. Bu anlamlı gün, onun eserlerini yaşatarak geleceğe ışık tutma sorumluluğumuzu yeniden hatırladığımız özel bir gündür.

Atatürk’ün yaşadığı dönemde Osmanlı Devleti çözülme sürecine girmiş, halkıyla olan bağlarını büyük ölçüde yitirmişti. Yönetenler ayrıcalıklarını koruma derdindeydi. Halk ise “tebaa” olarak eziliyor; yoksulluk, bilgisizlik ve hastalıkla boğuşuyordu. Sanayi çağının gereklerine ayak uydurulamamış, ekonomi çökmüş; bilginin yerini inanç, adaletin yerini fetva, sorumluluğun yerini çıkarcılık almıştı.

İşte bu karanlık ortamda, imparatorluğun en gelişmiş kentlerinden biri olan Selanik’te Mustafa Kemal doğdu. O, aklı, bilimi ve insanı merkeze alan bir önder olarak çağının ötesinde bir ışık yaktı. Milletine yalnızca bağımsızlık değil; onur, özgürlük ve aydınlık bir gelecek kazandırdı.

Kurtuluş Savaşı’nı kazanmak onun için yalnızca bir başlangıçtı. Yıkılmış bir imparatorluğun küllerinden çağdaş, laik ve halkın söz sahibi olduğu bir Cumhuriyet kurdu. Bilimi yol gösterici, eğitimi temel, üretimi bağımsızlığın anahtarı yaptı; milleti yüceltti, hukukun üstünlüğünü sağladı.

Kadın-erkek eşitliğini hayata geçirdi, ticaret yaşamını düzenledi, ayrıcalıkları kaldırdı. 1929’daki dünya ekonomik bunalımına rağmen fabrikalar kurdu, demiryolları döşetti; barajlar, okullar ve hastaneler açtı. Artık halk, devletin “tebaası” değil; onun gerçek sahibi olmuştu. Milli gelirden pay alıyor, kendi geleceğine yön verebiliyordu. Böylece Türkiye’yi özgür, eşitlikçi ve çağdaş bir devlet haline getirdi.

Bugün Atatürk’ün düşüncelerine, eserlerine ve hatta heykellerine yönelen kin, yalnızca bilgisizlikten kaynaklanmaz. Bu saldırıların ardında, Cumhuriyet’le birlikte ayrıcalıklarını yitiren sınıfların kökleşmiş öfkesi vardır.

Atatürk’ün gerçekleştirdiği büyük devrimle devlet, imtiyazlıların elinden alınarak gerçek sahibi olan halka teslim edilmiştir. Bu tarihsel dönüşüm, çıkarlarını kaybedenleri derinden sarsmış; öfkeleri zamanla kine dönüşmüştür.

Bugün hala o kinin yankılarını görüyor, duyuyor ve hissediyoruz. Ancak bu düşmanlık, bu topraklarda kaybetmeye mahkûmdur. Çünkü her 10 Kasım’da milyonlarca yürekten yükselen tek bir ses vardır: “Eserine sahip çıkacağız!”

Alper UZUNGÜNGÖR

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

II. MEŞRUTİYET’İN İLANI VE SİYASİ GELİŞMELER (1908 -1914)

TANZİMAT FERMANI (3 Kasım 1839)

ÜÇ ŞEHİT ÖYKÜSÜ (Polis Memurları Abdullah Bülbül, Mehmet Çolak ve Mustafa Kılıç’ın Anısına)