AYDIN 57. TÜMEN KOMUTANI ALBAY MEHMET ŞEFİK AKER


“Bir Ömrün Siperinde: Vatanın Sessiz Kahramanı”

1877’de Manastır’da doğduğunda Osmanlı İmparatorluğu yorgundu ama hâlâ ayaktaydı. Selim Bey’in oğlu Mehmet Şefik, bu yorgun coğrafyanın bağrından çıkan bir direniş ruhuydu.

Henüz genç bir delikanlıyken Harp Okulu’na adım attı. 1896’da teğmen rütbesiyle mezun olduğunda kaderi, onu cepheden cepheye sürükleyecek bir asker olarak çoktan yazılmıştı.

Yüzbaşılığa, üsteğmenliği atlayarak yükselmesi; disiplininin, cesaretinin ve kararlılığının nişanesiydi.

Balkanlar’dan Trablusgarp’a, Galiçya’dan Çanakkale’ye uzanan görev listesi, yalnızca bir askerî kariyer değil; bir milletin varoluş mücadelesinin haritasıydı.

1915’te Arıburnu’nda 27. Alay Komutanı olarak Çanakkale destanına adını kazıdı. Aynı yıl, 19. Tümen Komutanı olarak Galiçya’ya geçtiğinde artık sadece bir asker değil, bir milletin yükünü omuzlayan bir liderdi.

Her cephede, her siperin ardında Mehmet Şefik Aker’in sessiz kararlılığı vardı.

Mustafa Kemal Atatürk’ün silah arkadaşıydı. Aklı ve vicdanı, sanki onunla birlikte atıyordu.

1919’da Aydın 57. Tümen Komutanıydı. 28 Mayıs tarihli "Havza Genelgesi" Aydın’a ulaştığında hiç vakit kaybetmeden harekete geçti.

İzmir’in işgaline karşı halkın direnişini örgütlemek için ilk adımı attı; tümenini Çine’ye taşıdı.

9 Haziran 1919’da, Millî Mücadele tarihine damga vuracak bir adım attı: İlk Kuvayı Milliye müfrezesini kurdu, onlara silah ve cephane dağıttı..

Bu kuruluşun arkasında Yörük Ali Efe, şehir eşrafından Bosnalı Sabuncu Muharrem, din adamları Ahmet Hulusi Hoca, Gümülcineli Esat Hoca ile Yarbay Mazhar ve Yarbay İsmail gibi vatanseverler vardı.

Tüm askerî birlikleri “Menderes Grup Komutanlığı” adı altında yeniden tertipledi.

Efe ve milis kuvvetlerinden oluşan Kuvayı Milliye birlikleriyle işgal güçlerine karşı destansı bir mücadele başlattı.

Aydın’dan İzmir’e, Antalya’dan Dinar’a, Konya’dan Elazığ’a uzanan görevleri, onun yalnızca savaşan değil; örgütleyen, toparlayan, umut veren bir komutan olduğunu gösterdi.

1922’de Batı Cephesi Divanı Harp Başkanlığı görevini üstlendiğinde, adaletin ve disiplinin sesi oldu.

Savaşlar bittiğinde, silahlar sustuğunda o hâlâ yazıyordu. “Çanakkale – Arıburnu Savaşları ve 27. Alay” ile “57’nci Tümen ve Aydın Millî Mücadelesi” adlı eserleri, yalnızca tarih değil; bir vicdanın kaleminden dökülen tanıklıklardı.

6 Şubat 1964’te İstanbul’da vefat ettiğinde ardında madalyalardan daha değerli bir miras bıraktı: Sessizce yaşanmış bir onur hayatı. İstiklal Madalyası onun alnına değil, milletin kalbine takıldı.

Bugün onun adını andığımızda sadece bir albayı değil, bir çağın vicdanını hatırlıyoruz.

Mehmet Şefik Aker, siperlerde değilse bile satırlarda yaşamaya devam ediyor.


Alper UZUNGÜNGÖR


***

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

II. MEŞRUTİYET’İN İLANI VE SİYASİ GELİŞMELER (1908 -1914)

TANZİMAT FERMANI (3 Kasım 1839)

ÜÇ ŞEHİT ÖYKÜSÜ (Polis Memurları Abdullah Bülbül, Mehmet Çolak ve Mustafa Kılıç’ın Anısına)