ÇÖZÜM SÜRECİ VE HENDEK OPERASYONLARI
ÇÖZÜM SÜRECİ’NDEN HENDEK OPERASYONLARINA (2005–2016)
(Devletin Egemenlik ve Güvenlik Mücadelesi)
Giriş:
Türkiye Cumhuriyeti, 2005’ten itibaren PKK terör örgütünün silahlı faaliyetlerini sona erdirmek ve “terörsüz Türkiye” hedefine ulaşmak amacıyla kapsamlı bir siyasal dönüşüm süreci başlatmıştır. Gayriresmi olarak 2005’te, fiilen ise 2012’de başlatılan “Çözüm Süreci” nin temel amacı; terör örgütünün silahlı saldırılarının sona erdirilmesi ve kalıcı bir barış ortamının tesis edilmesi, Kürt kökenli vatandaşların siyasi, kültürel ve sosyal taleplerine yönelik demokratikleşme adımlarının atılması, yerel yönetimlerin daha etkin hale getirilmesi ve Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik süreciyle uyumlu biçimde insan hakları ile demokratik standartların yükseltilmesiydi. Bunun yanı sıra, siyasetin gündemini yönlendirmek ve toplumun farklı kesimlerinin desteğini kazanmak da sürecin dolaylı hedefleri arasında yer almaktaydı.
Ancak süreç, FETÖ/PDY mensubu savcı, yargıç ve polislerin özellikle Ergenekon ve Balyoz davaları ile belediyeler üzerinden yürüttüğü operasyonlar, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile KDP’nin güven vermeyen politikaları, Kürt milliyetçisi milletvekillerinin açıklamaları, Arap Baharı’nın tetiklediği bölgesel istikrarsızlıklar, Suriye iç savaşının PKK terör örgütü açısından ortaya çıkardığı yeni imkanlar, Ceylanpınar’da iki polisin şehit edilmesi ve örgütün “sözde özyönetim” ilan etmesi gibi gelişmeler nedeniyle sekteye uğramıştır.
Çözüm Süreci Öncesindeki Gelişmeler:
Irak’ın 2 Ağustos 1990 tarihinde Kuveyt’i işgal etmesiyle başlayan Körfez Savaşı sonrasında, Irak’ın kuzeyinde ortaya çıkan otorite boşluğu, PKK ve Iraklı Kürt topluluklara geniş çaplı hareket alanı sağlamıştır. Örgüt bu süreçte, Türkiye sınırına yakın bölgelerde barınma ve eğitim kampları kurma imkanı bulmuştur. 1998 yılında, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı ve Cumhurbaşkanı tarafından
Suriye’ye yöneltilen sert mesajlar, Hafız Esad yönetiminin PKK liderine sağladığı desteğin sona ermesine neden olmuştur.
Uzun süredir devam eden iki ülke arasındaki krizin derinleşmesi üzerine Suriye yönetimi, örgüt liderinin ülkedeki varlığına son vermiştir. 1999 yılında PKK lideri, ABD istihbaratının desteğiyle Kenya’nın başkentinde yakalanarak Türkiye’ye getirilmiştir.
Bu gelişme, örgüt açısından yalnızca bir liderin kaybı değil, aynı zamanda ideolojik ve stratejik bir kırılma noktası olmuştur. Olağanüstü Kongresi’ni toplayan örgüt, aldığı kararlar doğrultusunda liderinin yaşam hakkı ve özgürlüğünü merkeze almış, silahlı mücadele yerine barışçıl yöntemleri ve çözüm odaklı demokratikleşme modelini öne çıkaran bir yaklaşımı benimsemiştir.
2004 yılında ABD tarafından G8 zirvesinde açıklanan Büyük Orta Doğu Projesi (BOP) ise yalnızca PKK değil, bölgede faaliyet gösteren tüm etnik ve dini temelli ayrılıkçı hareketlere “demokratikleşme” ve “özgürlük” söylemleri üzerinden yeni bir meşruiyet zemini sunmuştur.
Irak’ta Saddam Hüseyin liderliğindeki yönetimin devrilmesinin ve 2005 yılında kabul edilen yeni Irak Anayasası ile Irak Federal Devleti’nin kurulmasının ardından, Irak Kürt Bölgesi Yönetimi de oluşmuştur. Bu yönetimin denetimindeki topraklarda(1) Türkiye’ye yönelik eylemler için üslenen PKK, personel temini, barınma ve lojistik destek açısından güçlenmiş ve süreçte söz konusu yönetimin koruyuculuğundan faydalanmıştır.
Bu gelişmelerin ardından Türkiye Cumhuriyeti’nin Güneydoğu meselesi, yalnızca bir güvenlik sorunu olmaktan çıkarak daha geniş bir stratejik ve jeopolitik bağlama evrilmiştir. Bölgedeki dinamikler; sınır ötesi ilişkiler, enerji hatlarının güvenliği, etnik ve kültürel yapının yönetimi gibi çok katmanlı unsurlarla şekillenmeye başlamıştır. Bu çerçevede terörle mücadele, askeri yöntemlerin ötesine geçerek diplomatik girişimlerle ekonomik ve bölgesel iş birlikleriyle desteklenmiştir.
2005 yılında terör örgütü liderinin cezaevinden verdiği talimat doğrultusunda, örgütün Kandil Dağı(2) ve Avrupa’daki yapılanmaları, Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK) Sözleşmesi’ni hayata geçirmiştir. Bu sözleşme, PKK’nın yeniden yapılandırılma sürecinin temel belgesi olarak kabul edilmiş ve sözleşme çerçevesinde “çözüm odaklı” faaliyetler yürütüleceği ilan edilmiştir.
2009 yılında Türk Hükümeti, PKK’yı muhatap alarak “silahlı faaliyetlerini sona erdirmek” ve “terörsüz Türkiye” hedefine ulaşmak amacıyla gayriresmi bir siyasal sürecin tarafı olmuş; örgütün önde gelen isimleriyle Oslo’da, örgüt lideriyle ise İmralı’da görüşmeler gerçekleştirilmiştir.
Çözüm Sürecindeki Gelişmeler:
FETÖ/PDY terör örgütü, bir yandan çözüm sürecini destekleyeceği mesajları verirken, diğer yandan teröre karşı olduğunu gösteriyormuş gibi davranarak AK Parti karşıtlığını kullanmış; 24 Aralık 2009 tarihinde 11 ilde düzenlenen, içinde belediye başkanları ile belediye memurlarının da bulunduğu 52 kişinin gözaltına alınarak tutuklandığı KCK ile Ergenekon ve Balyoz operasyonlarıyla çözüm sürecini baltalama girişiminde bulunmuştur.
2011 yılında başlayan Suriye iç savaşı sırasında, PKK terör örgütünün Suriye yapılanması PYD/YPG, ülkenin kuzeyinde önemli bir kontrol alanı elde etmiş ve bölgede hem idari hem de askeri bir yapılanma kurmuştur. Özellikle IŞİD’e karşı verilen mücadele sürecinde, ABD tarafından silah, lojistik ve mali desteklerle güçlendirilen PYD/YPG, bazı Avrupa ülkeleri tarafından da “terörle mücadelede ortak güç” olarak kabul edilmiştir.
6 Ocak 2012 tarihinde, FETÖ/PDY yapılanmasının yargı ve emniyet içindeki etkisiyle gerçekleştirilen operasyon sonucunda, emekli Genelkurmay Başkanı terör örgütü yöneticiliği suçlamasıyla tutuklanarak cezaevine konulmuştur.(3)
28 Aralık 2012 tarihinde Türkiye tarafından çözüm süreciyle ilgili ilk resmi açıklama Başbakan tarafından yapılmış ve “siyasal çözüm” ile “terörsüz Türkiye” hedefine ulaşmak amacıyla kapsamlı bir barış sürecinin başlatıldığı duyurulmuştur.
9 Ocak 2013 tarihinde Paris’te üç PKK’lı yöneticinin öldürülmesi, ardından cezaevindeki örgüt liderinin avukatlarına yaptığı konuşmaların basına sızdırılması ve AK Parti’nin Ankara ofisinin bombalanmasıyla çözüm süreci sabote edilmeye çalışılmıştır.
21 Mart 2013’te Diyarbakır’daki Nevruz kutlamalarında, terör örgütü liderinin kaleme aldığı mektubun ulusal televizyon kanallarından canlı yayınlanmasıyla, çözüm sürecinin devam ettiği kamuoyuna iletilmiştir. Mektupta “silahlı direnişten demokratik siyaset sürecine geçiş” vurgusu yapılmış ve PKK’nın silahlı unsurlarının Türkiye topraklarından çekileceği ilan edilmiştir.
Bu gelişmenin ardından, çözüm sürecini kurumsal zemine oturtmayı amaçlayan “Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun” Temmuz 2014’te yürürlüğe girmiştir. Ayrıca, çözüm sürecinin Avrupa Birliği ile uyumlu bir şekilde yürütülmesi bakımından AB’nin yerel yönetimlerin güçlendirilmesine yönelik beklentilerinin yerine getirileceği ifade edilmiştir.
Türkiye’nin daha kapsayıcı bir demokratik yapıya kavuşması ve PKK’nın silah bırakması hedefi doğrultusunda, kanunun yürürlüğe girmesiyle toplumsal desteği artırmak ve kamuoyunu sürece hazırlamak amacıyla Akil İnsanlar Heyeti oluşturulmuş; ayrıca silah bırakan örgüt mensuplarının topluma kazandırılması için gerekli hukuki ve idari tedbirler alınmıştır.
Arap Baharı’nın Sürece Etkisi 2009’da başlayan Arap Baharı ve 2011’de patlak veren Suriye iç savaşı, bölgedeki dengeleri değiştirmiştir. Bu gelişmeler “Çözüm Sürecini” doğrudan etkilemiş, Türkiye’nin sınır güvenliğini ciddi şekilde tehdit altına almış ve milyonlarca mültecinin Türkiye’ye giriş yapması sonucunda sosyal, ekonomik ve siyasal etkiler ortaya çıkmıştır.
PKK’nın Suriye kolu PYD/YPG, Suriye iç savaşında uluslararası destek kazanarak Kobani, Tel Abyad, Kamışlı ve Münbiç gibi şehirlerde hakimiyet kurmuş ve hem askeri hem de siyasi kapasitesini güçlendirmiştir. ABD’nin hatta Türkiye’nin desteği ile Kuzey Irak’tan taşıdığı Kürt nüfusu ve militanları bu bölgelere yerleştirerek Türkiye sınırına komşu özerk bir devlet haline gelmiştir.
PKK bir yandan “Çözüm Sürecini” desteklediğini ve silah bırakacağını açıklarken diğer yandan Türkiye’nin güneydoğusunda doğrudan hakimiyet kurma hedefini gizleyerek “demokratik özerklik” ve “öz yönetim” kavramlarını öne çıkarmıştır. Yani örgüt, “Çözüm Sürecini” desteklediğini iddia ederken bölgede KCK şehir yapılanması aracılığıyla yerel meclisler ve alternatif yönetim mekanizmaları kurarak şehir savaşının altyapısını oluşturmuştur.
Çözüm Sürecinin Son Bulması:
Sürecin siyasi maliyetinin Adalet ve Kalkınma Partisi’ne oy kaybı olarak yansıyacağı tartışmaları sürerken 22 Temmuz 2015’te Şanlıurfa’nın Ceylanpınar ilçesinde iki polisin öldürülmesi ve saldırının PKK’ya bağlı HPG tarafından üstlenilmesi, çözüm sürecinin fiilen sona ermesine yol açmıştır.
Bunun ardından PKK terör örgütü; KCK ve HPG gibi silahlı yapılanmaları aracılığıyla Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde sivillerin günlük yaşamını hedef almış, 19 farklı yerleşim merkezinde “sözde özyönetim” ilan etmiş, barikatlar kurmuş ve hendekler kazmıştır.
Hendek Operasyonları:
Türkiye Cumhuriyeti, kamu düzenini bozmayı ve devletin egemenlik haklarını fiilen ortadan kaldırmayı amaçlayan bu eylemleri ciddi bir tehdit olarak görmüş; Türk Silahlı Kuvvetleri ile Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından kapsamlı bir harekat başlatılmıştır. Ağustos 2015 tarihli operasyonlar, 9 Mart 2016’ya kadar yaklaşık yedi ay sürmüş, Diyarbakır’ın Sur ilçesi, Şırnak’ın Cizre ve Silopi ilçeleri ile Mardin’in Nusaybin ilçelerinde yoğunlaşmıştır.
Silahlı Kuvvetler ve Emniyet Teşkilatı tarafından müştereken yürütülen operasyonlar, şehir savaşı taktikleri üzerine kurgulanmış; kamu düzeninin yeniden tesisi ve devlet egemenliğinin korunması hedeflenmiştir. Operasyon sürecinde sivil halkın zarar görmemesi için tahliye, geçici barınma ve insani yardım faaliyetleri eş zamanlı olarak yürütülmüştür.
Terörist unsurların etkisiz hale getirilmesinin ardından bölgede can ve mal güvenliği sağlanmış, sokağa çıkma yasakları kaldırılmıştır. Normalleşme süreciyle birlikte, bölge halkının yaşam kalitesini artırmak ve toplumsal iyileşmeyi desteklemek amacıyla bölgesel kalkınma ve sosyal rehabilitasyon projeleri başlatılmıştır. Eğitim, sağlık, altyapı ve istihdam alanlarında yapılan yatırımların yanı sıra, kültürel ve sosyal etkinliklerle toplumsal bağların güçlendirilmesi hedeflenmiştir.
Bu süreç, devletin vatandaşına olan sorumluluğunu yerine getirme iradesinin ve terörle mücadelenin insani boyutlarla da sürdürüldüğünün açık bir göstergesidir.
Kayıplar ve Ele Geçirilen Silahlar:
İçişleri Bakanlığı’nın 23 Ocak 2017 tarihli açıklamasına göre, 22 Temmuz 2015 sonrası PKK saldırılarında 335 vatandaş hayatını kaybetmiş, 2.106 kişi yaralanmıştır. Aynı dönemde 859 güvenlik görevlisi ve Derik Kaymakamı şehit olmuş, 4.711 güvenlik görevlisi yaralanmıştır. PKK’nın hedef gözetmeden gerçekleştirdiği bombalı saldırılar sonucu tarihi yapılar, kamu binaları, işyerleri ve konutlar zarar görmüştür. Operasyonlarda toplam 2.166 silah ele geçirilmiş; bunların 1.117’si uzun namlulu ve ağır silahlardan oluşmaktadır. Ayrıca 3 havan, 115 roketatar, 1.445 roketatar mermisi, 3.046 el yapımı patlayıcı, 1.341 el bombası, 342.016 mühimmat ve 33.546 kilogram patlayıcı yapımında kullanılan malzeme ele geçirilmiştir. Teröristler ve destekçileri tarafından açılan 3.630 çukur ve barikat kaldırılmış, tuzaklanan 6.187 bomba düzeneği imha edilmiştir.
Sonuç:
Çözüm süreci, Türkiye’nin terörle mücadelesinde siyasi ve toplumsal uzlaşıyı öne çıkaran bir dönemi temsil etmiştir. Ancak bölgesel istikrarsızlık; FETÖ/PDY, KDP, PYD/YPG ve PKK’nın stratejik dönüşümleri; ayrıca ABD ve AB ülkelerinin emperyal politikaları, sürecin sürdürülebilirliğini zayıflatmıştır. Ceylanpınar olayı ile çözüm süreci fiilen sona ermiş ve Hendek Operasyonları gündeme gelmiştir. Bu operasyonlar, kamu düzeninin yeniden tesisi, anayasal düzenin korunması ve bölgesel kalkınmanın sağlanması açısından kritik bir dönemeç olarak değerlendirilmelidir.
Alper UZUNGÜNGÖR
***
Dipnotlar:
(1)PKK, Kandil Dağı çevresindeki Zap, Gara, Metina, Hakurk, Avaşin ve Basyan bölgelerini “Medya Savunma Alanları” olarak adlandırmakta; bu alanlardaki tahmini 300’e yakın köy yerleşimini gelir, geçim ve üs merkezi olarak kullanmaktadır.
(2)Kandil Dağı, Irak-İran sınırında yer alan ve yaklaşık 1.500 kilometre uzunluğundaki Zagros Dağları zincirinin bir parçasıdır. En yüksek noktası 3.587 metre olan bu dağ, Irak’ın Erbil ve Süleymaniye vilayetleri arasında uzanmakta olup, Türkiye sınırına en yakın noktası 89,5 kilometredir.
(3)Orgeneral İlker Başbuğ, Genelkurmay Başkanlığı görevinden emekli olduktan 17 ay sonra “silahlı terör örgütü yöneticiliği” ve “hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlamalarıyla tutuklanmıştır. Bu olay, FETÖ/PDY yapılanmasının Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yönelik en dikkat çekici operasyonlarından biri olarak tarihe geçmiştir.
Yorumlar
Yorum Gönder